van escort,
diyarbakır escort,
hatay escort,
iskenderun escort

İstiklâl Marşı'mızın Kabulü ve Mehmet Akif

Dünya savaşı devam ediyordu

İstiklâl Marşı'mızın Kabulü ve Mehmet Akif
12 Mart 2018 - 05:00
  1. Dünya savaşı devam ediyordu. Çanakkale cephesinde tarihin en çetin çarpışmaları sonucunda Türk Ordusu da, düşman kuvvetleri de büyük kayıplar verdi. İngiliz, Fransa ve Anzak birlikleri büyük bir yenilgi sonrası 1916’da sisli bir Ocak sabahı yenilgiyi kabul edercesine, Gelibolu’dan ordularını ve ellerinde kalan donanmayı sessizce tahliye ettiler. Savaş sonrası savaş alanını gezen  Mehmet Akif  ERSOY  gördükleriyle savaşın boyutlarını daha iyi anlamış ve Türk Ordusu’ nun kahramanlıklarını “ÇANAKKALE    ŞEHİTLERİNE”  adlı mükemmel bir şiirle;
“Şu  boğaz harbi nedir; varmı ki dünyada eşi? En keşif orduların saldırıyor dördü beşi. ... Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin, Sönüyor  göğsünün  üstünde o arslan neferin. ... top tüfekten daha sık gülle yağan mermiler, Kahraman orduyu seyret ki bu tehtide güler.” ... mısralarıyla en mükemmmel bir şekilde anlatarak Türk Milletinin gönlünde adeta taht kurmuştur. 1918’de 1. Dünya Savaşı’nın bitiminde ise vatanımızın dört bir yanı işgal edilirken, kahrolmuş. Bu kahraluşu şiirlerinde, yazılarında ve olması gereken her yerde Türk Milleti’ne adeta haykırmıştır. 15 Mayıs 1919’da İzmir işgali ile başlayan Yunan istilası, 8 Temmuz 1920’de Bursa’ya ulaştığında, Bursa’dan çok kötü haberler alınmaktaydı. Bu işgalden çok derin üzüntü duyan Mehmet Akif, Bülbül adlı şiirinde; ... ”Ne hüsrandır ki Şarkın ben vefasız, kansız evladı! Serap’a, garb’a çiğnettin de çıktın hak-i ecdadı! Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc-ü merc oldu. Selehaddi-i Eyyübilerin, Fatihlerin yurdu. Ne zillettir ki: Naküs inlesin beyninde Osman’ın; Ezan sussun, fezalardan silinsin yad-ı mevlanın! ... O kudretler, o satretler harap olsun, türab olsun! Çökük bir kubbe kalsın ma’bedimden YILDIRIM Han’ın Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın! Ne heybettir ki: Vahdet-gahı dinin devrilip taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me’vasız kalan dindaş! Yıkılmış hanmanlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! Dolaşsın sonra, İslamın harem-gahında namahrem..” dizeleriyle derin üzüntüsünü ve tepkisini haykırmıştır. Bir taraftan işgaller yayılırken, bir taraftan da var olma savaşı veren Türk milleti, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde 23 Nisan 1920’de TBMM’yi açmış, ordularımız güçlendirilmeye çalışılmakta. Bir yanda Guvay-i Milliye Kuvvetleri düşmanı her yerde ateşiyle karşılarken, TBMM’nin bir İstiklal Marşı şiiri için açtığı yarışmaya ödül koyulduğu için katılmadı Mehmet Akif. Yarışmaya katılan şairlerin şiirleri bir bir incelendi. Fakat İstiklal Marşı olmaya layık görülmedi hiçbiri. Sonra tekrar Mehmet Akif’e yazması için teklif götürdüler. Bu müthiş eser o zaman ortaya çıktı. Mecliste okutuldu. Ayakta alkışlandı. Tam üç defa peş peşe 12 Mart 1921’de. Mehmet Akif verilen para ödülünü almadı. Bağışladı, hastanede yatmakta olan gazilerimize. Onların tedavisinde kullanıldı para. Aslında o sıralarda bir paltosu bile yoktu Mehmet Akif’in. Parası da. Meclis ve Mustafa Kemal, Mehmet Akif’i Kurtuluş Savaşının zorunluluğunu, haklılığını anlatması, bunun üzerine vaazlar vermesi için görevlendirdiler. O sıralarda Padişah Vahdettin ve İstanbul Hükümetinin görevlendirmesiyle, Edirne Baş Kilisesi’nde Venizelos’a şükran ayinine  katılan Edirne Müftüsü Hilmi, Selimiye Camii’nde de Venizelos ve Yunan Ordusu ve İngiliz Ordusu için dualar yaparken, Hafız İsmail Efendi 14 Mayıs 1920’de İstanbul’da Beyazıt Meydanı’ndaki vaazında; “Ya Rabbi sen bizi ıslah et, hele içimizdeki vatan ve İngiliz düşmanlarını atalım” derken; yine aynı tarihlerde Akhisar’da her taraf Yunan bayraklarıyla donatılmış ve bir koyun sürüsü Yunan bayrağının mavisine boyanmış, gelecek Yunan Ordusunun ayakları altında kesilecekti. Koyunlardan birisini en önde sarıklı bir hoca götürüyordu. Babaeski Müftüsü Alirıza, Guvay-i Milliyecileri Yunan Ordusunun komutanına şikayet ederken, vatanımızın bir çok yerinde yerli işbirlikçilerin ihanetleri sürerken, Mehmet Akif,  Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde, Kastamonu Nasrullah Paşa Camii’nde, Hacı Bayram Camii’nde ve vatanın bir çok yerinde milletimizi kurtuluş savaşına çağırmaya çalışıyordu. Mehmet Akif’in parayla, pulla hiç işi olmadı. Ömrünün son yıllarını İstanbul’da yoksulluk içinde geçirdi. O onurlu ve şerefli bir yaşam sürdü. Ömrünü vatan, millet ve dinimiz için çalışarak harcadı. Her meselede çocuklarımıza, gelecek nesillere örnek verebileceğimiz ender rastlanabilir bir yaşam sürdü. 27 Aralık 1936’da İstanbul’da vefat etti. O her zaman Türk Milleti’nin kalbinde yaşayacak. Ruhu şad olsun.Ali ÇETİNKAYA

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum